İnsanların henüz daha yerleşik düzene geçmedikleri ilkel yaşantılarında varlıklarını sürdürebilmek için yiyecek temin etmek ve kendilerini korumak amacıyla vahşi hayvan ve düşmanları ile yaptıkları mücadele ve boğuşmalardaki hareketler güreşe konu olmuştur. Zamanla insanların yerleşik düzene geçmeleri ve yiyeceklerini biriktirip, boş zaman yaratmalarıyla, ilkel ve doğal tutuşlar, vuruşlar, savunma ve boğuşma gibi b.asit hareketler geliştirilmiş ve seyirci önünde yapılan bir gösteri biçimine dönüşmüştür. Toplu olarak yapılan av partilerinin öncesinde idman olarak yapılmaya başlanmıştır.
Kölelik döneminde ise; zengin ve nüfuslu kişiler iri yapılı köleleri bir süre eğiterek, eğlence amacıyla güreş ve bokstan oluşan pankreas denilen çeşitli gösteriler düzenlemişlerdir.
M.Ö 3-1. yüzyıllarda orta Nil kıyılarındaki Ben-i Hasan harabelerindeki mezarların üzerindeki kabartmalarda, Mısır askerleri arasında güreşin yaygın olduğu ve askerlik eğitimlerinde cirit attıkları ağırlık kaldırıp, güreş yaptıkları görülmektedir.
Eski Mısır askerleri güreş hareketlerini ayakta ve yerde olarak çeşitli pozisyonlarda uygulamaktaydılar. Tutuşlar serbest olduğu için,
güreş karşılaşmalarında bazılarında ölümcül sonuçlara tanık olunabili-yordu. Çünkü, uygulanan hareketlerde amaç hiç bir kurala uymaksızın rakibin süitim yere getirmek, ya da pes ettirmekti.
Yine kölelik dönemlerinde eğlence amacıyla yapılan güreşe ilginin artması ile askerde piyade birliklerinin kurulduğuna, küçük Asya ve Kafkas topraklarında rastlandığı Hindistan, Çin, eski Yunan ve Roma kültüründe görülmektedir.
Genellikle bu konuda eski Yunan topraklarında yapılan birçok kazılarda ve eski Yunan Edebiyatında tatminkâr kaynaklar bulunmuştur. Eski Yunanistan’ın en eski ve hatta Girit Miken devrinde güreş müsabakaları yapıldığı kanıtlanmaktadır. Olimpiyatların ana ülkesi olduğu bilinen Eski Yunanistan’da olimpiyatlarda güreşin temel sporlar arasında bulunması da rastlantı değildir. Nitekim 33 Olimpiyatların (Milattan 644 yıl önce) programında boksla kombinasyon haline getirilen ve pankreas (yumruk doğuşu) diye bilinen güreşe yer verilmiştir. Eski Yunan devletinin gelişme çağında güreşteki değişiklikler kayda değerdir. İlk yıllarda güreşenler, rakibin tüm vücudundan (el-ayak dahil) tutarak kuvvete dönük boğuşuyorlardı. Daha sonraları yapılan değişiklikler bugünkü folklor güreşleri ve çağın modern güreş hallerini almıştır.
Kölelik devrinin düşme çağlarında Spartak zamanında gladyatörlerin (satın alınan kölelerin asker olarak) yetiştirilmelerinde temel ve özel kuvvet çalışmalarında güreş sporuna büyük önem verilmiştir. Güreşin, Ortaçağ devrinde kitleler arasında hoş karşılanmasından yararlanan menejerler ve cambazlar arenalarında güreş gösterileri tertipleyerek, yaygınlaştırma yoluna girmişlerdir. Bu gösterilere işitrak eden müsabıklar zamanla hazırlık yapma ihtiyacı duymuşlardır. Galibiyete ulaşabilmek için kuvvet ve özel teknikler üzerinde gerekli çalışmaları yapabilmek için tecrübeli kişilerin açtıkları okullarda eğitime yönelmişlerdir. Bu özel çalışmalarda ön planda maddi olanakların geliştirilmesi amacıyla profesyonelliğe ilk adımın atılmasına bir olanak sağlamıştır.
Profesyonel güreşte, Yunanlıların Romalılar tarafından istilâsından sonra hızlı bir yükseliş göze çarpmaktadır. Bu zamanda güreş kitlelerin en sevip saydığı geleneklerden biri olmuştur. Daha büyük bir sükse ile seyirci kazanabilmek için yumruk doğuşu ve ateşsiz silâhlar kullanarak gladyatörlüğe dönük çalışmalara ilgi daha da artmıştır.
Hristiyanlığm doğuşu ile gladyatörler güreşi yasaklanmış ve daha sonra da (394 yılında) İmparator Teodosiy Olimpiyat oyunlarını da yasaklamıştır, XVIII. asrın sonunda ve XIX. asrın başında ise Greko-Romen güreşine gittikçe ilginin arttığı görülmektedir. Türk güreşçilerini kiralayarak Fransa, Amerika ye ingiltere’de büyük gösteriler tertiplenmiştir. Birçok oyunlar sergilenmiş ve güreşi spor olarak kötü amaçlarda kullanan birçok yabancı menejerler Türk güreşçilerini perde olarak kullanma girişimlerinde bulunmuşlardır. Asırlardır önemini kaybetmeden Türkler ve daha birçok millet tarafından yapılan güreş, Türklerin îslâmiyeti kabulünden sonra milli spor olarak önemini devam ettirmiştir. Halife Hz. Ali’nin cenklerini anlatan menkıbelerde savaşlar sırasında yapılan güreşlerden söz edilmektedir. Hz. Hamza ise günümüzde yapılmakta olan karakucak ve yağlı güreşlerin dualarında pehlivanların piri olarak anılmaktadır. Bugün yağlı güreşlerimizin giydikleri kispeti, İskit Türklerine ait bir kemikten avadanlık üzerine işlenen güreşçi figüründe görmek mümkündür.
Osmanlı imparatorluğunun bütün sınırlan içerisinde güreş, sevilen ve itibarlı bir spor olarak kabul edilmiştir.
Osmanlı padişahlarından Fatih Sultan Mehmet’in istanbul’da ve Edirne’de güreş tekkeleri yaptırdığı ve bu tekkelerde 300′den fazla güreşçiye idman yaptırıldığı bilinmektedir. Bu devirde bir çok padişah ve beylerin güreş yapmaları ve güreşçilerin yüksek mevkilerde görev aldıkları görülmüştür. .
Bilhassa Sultan Abdülaziz’in ve IV. Murat’m saltanat devrinde Kırkpınar güreşlerinde basan gösteren pehlivanlar saraya alınıp, güreş çalışmalarını sürdürmüşlerdir(*)
Günümüzde ise güreş; bütün vücut bölümlerinin ortak çalışmalarını gerektiren, ayrıca cesaret, rekleks, beceri, dayanıklılık ve kuvvet isteyen bir spor dalı olması nedeniyle, hazırlıklarını erken yaşlarda başlanılmayı gerektiren bir yakın mücadele sporu olarak önem kazanmaktadır.